13 Ekim 2019 Pazar

KÖTÜLER HER ZAMAN İYİ GÖRÜNENDİR




Bazen istediğiniz gibi gitmez hayat. Yanılırsın, düşersin, hata yaparsın, yanlış yola saparsın... Ama farkında olmazsın bir şeyin! Yanıldığında, düşerken, hata yaparken, yanlış yola saparken yanında bulunan insanlar o farkına vardığın noktada yanında olmaz. Yanında olmayan insanlar zaten seni bir yanlışa sürüklemedi mi ve en çok onlar yara almanıza katkı sağlamadı mı? En acı veren de zaten yola çıktığınız insana duyduğunuz güvenin yıkılması.

Size zarar verecek insanlar zaten kendini 'iyi insan' olarak gösterip, sırtınızı güvenle yaslayacağınız profil olarak gösterir. Güven... Öyle kolay da olmuyor işte! O güveni kazanmak için kırk takla atıp size yara açan değil yara kapatan oluyor. En azından size öyle hissettiriyor. Fakat ne tuhaftır ki en büyük yıkıntıyı, en büyük yarayıda onlar açıyor. 'en iyi dost', 'en iyi sevgili', 'en iyi eş' ve 'en iyi arkadaş' en en en hep en iyi diyerek başlanılan insan hep en kötü oluyor.

Tercihlerde de bazen kendinizi aşan noktalar oluyor. Hani cümlemin başında söylediğim gibi yanılırsın! Yanılgılar bir tek sizin yanıldığınız nokta fakat bir tek sizin de hatanız değil. Zaten yaptığınız da bir hata ya da yanlış değil. Bizler insanlara güvenmenin, insanları sevmenin iyilik olduğunu temiz bir kalpte bulunduğunu öğrenmiş insanlarız ki, zaten öyle de... Kendinize bütün suçu yüklemenin mantıksız olduğunu unutmayalım. Onlar zaten kötülüğü oyun edinmiş ya da bir tiyatro sahnesindeki kötü insan figürünü rol almış. Unutmayın! Kötüler her zaman diğer insanlara karşı hep en iyi görünendir ve en iyi insanları sahnesine alıp o oyuna davet edendir. Ancak oyun bittiğinde sahne perdesi kapanmaya başladığında o iyi insanlar kötüyü öğrenecek farkedecek.

Fakat bilmedikleri dört şey var. Birincisi; sadece sahne dışındaki seyirciler en başından beri kötü olduğunu biliyor. İkincisi; seyirci olmayanlar o oyunun olduğundan bile bihaberler sadece onları kandıra bilirler. Üçüncüsü; oyun bittiğinde kötülerin sahne arkasında yaşanacak o curcunadan o yaşanacak hadiseden haberi de yok. Ve dördüncüsü ise; perde kapandığında kötülerin düşmanı iyileri koruyan olacak bunu da hiç ama hiç unutmayın.

Erengül Ezgin 
Sosyolog 
Çocuk Gelişim Eğitimcisi 

ÇOCUKLARDA YEMEK YEME SORUNLARI VE ÇÖZÜMLERİ




"Çocuğum yemek yemiyor ,bu durum canımı çok sıkıyor."

"Komşumun çocuğu annesine ikiletmeden yemeğini yiyor,ama benim çocuğum onun gibi değil"

"Acaba yemeklerimi mi beğenmiyor? Ama yemeği de iyi yaparım"

"Çocuğumla tek sıkıntım yemek yemek, neden yemiyor? Ne yapacağım?"

Gibi soruları kendinize soruyorsanız tam doğru yerdesiniz.

Öncelikle şunu söylemem gerek. Çocuklarımızın midesi ile bizim midemiz aynı büyüklükte değil, biz ne kadar yemek yiyorsak o kadar tabağına yemek koymak doğru değil. Birde şu var ; "benim çocuğum diğer çocuklardan daha az yiyor" diye yakınmanız. Her çocuk eşit şekilde yiyemez bunu unutmayın sizin yaşınızda bir insan 3 tabak yiyor siz de mi 3 tabak yemek zorundasınız? Ben yediklerimi yakan bir insanım gece 3'te bile yerim yemek ama kilo almam metabolizmam hızlı çalışıyor genlerden kaynaklı. Siz benim gibi yerseniz siz de kilo almazsınız o zaman.

Bu söylediğim size doğru gelmedi değil mi? Çünkü siz belki 2 tabakla doyarsınız belki 3... Ama asla birbirimizin ne kilosu aynıdır, ne de metabolizması aynı şekilde çalışır. Tıpkı bizim gibi çocuklarda akranları ile aynı düzeyde olamaz. Onların yediği kadar yiyemez.

Çocuklarımızın en bilinen hemen her çocukta yaşanan iki problem vardır. Bunlar;

1) Yemek sorunu

2)Uyku sorunu

Anne sütünü kesmeden önce ek gıdalar da veririz, bunları püre halinde yaparız çorba gibi sıvı gıdalar veririz ya da artık anne sütü kesilmiştir yemek yedirmeye başlamışızdır siz ilk zamanlar da hangi damak zevkine alıştırırsanız ve beslenmesini yaparsanız o şekilde devam eder.

Uyku da öyledir. Çocuğunuzu, bebeğinizi çoğunuz sallayarak uyutur. Ve artık bebeğiniz büyür hala sallayarak uyumak ister. Siz bu durumdan şikayet edersiniz. "Kendi kendine uyusa keşke" der durursunuz. Ama bunu çocuğunuza siz alıştırdınız. Öyle değil mi?

Çocuğunuzun bebeklik döneminden itibaren dikkatle alışmaması gereken noktaları belirleyin ve ileri ki yaşlarda bu sıkıntılara maruz kalmadan bebeklik döneminden başlayın bu eğitime. Unutmayın ki aile eğitimi 4-5 yaşından itibaren ya da okul çağı dönemlerinde başlamaz. En önemli eğitim aile eğitimidir.

Değerli anne ve babalarımız budurum canınızı sıkıyor farkındayım aslında şuana kadar pek çok anne babaların durumu sizin durumunuzla aynı. Sadece sizin çocuğunuz yemek yemiyor değil. Yemekleriniz de eminim çok nefis sorun yaptığınız yemeklerde de değil. Asıl sorun sunumunuz çocuklarımız görsele çok önem verir. Harika rengarenk bir tabağa hangi insan hayır diyebilir. Bizler bile ilk gözümüze hitap eden ne varsa ona ilgi duyarız,onu seçer alırız ya da yeriz. Sofra düzenlemesi ve çocuğunuza koyduğunuz yemek hangi tabakta nasıl bir sunumda... Çocuğunuzun önüne kendinize koyduğunuz gibi koyuyorsunuz değil mi?

Ya da yemek ne kadar güzel olursa olsun sevmediği için yemiyordur.

Şimdi madde halinde yapmanız gerekenleri yazacağım.





 1.SOFRA DÜZENİ VE SUNUM

Rengarenk şekillerde belki bir sanat eseri halinde çocuğunuzun tabağını hazırlarsanız ilgisini çekebilir. Sofra da bulunan tabaklar bardaklar masa dizaynı renk uyumu ile harika bir görüntü elde edebilirseniz dikkat çekici ve bir an önce o masaya oturup hepsini yemek isteyebilirler hatta sevmediği yemekleri bile yemek isteyebilirler.






2.ÇOCUĞUNUZUN SEVMEDİĞİ YEMEKLER

Çocuğunuzun sevmediği beğenmediği yemekleri gözden geçirin liste halinde bir kağıda yazın ardından bu yemekleri farklı bir tarifte güzel bir sunum ile önüne koyun. Örneğin brokoli çorbası sevmiyorsa tabağını bir resim halinde şekiller halinde salatasını yapın ve çocuğunuza onun sevmediği yemek olduğunu söylemeyin. Zaten sunumu gördüğünde o güzelliğe hayran kalıp sormayacak bile... Brokoliden bir ağaç eseri oluşturduğuzu düşünürsek ve kalan kısımları çimenlerden güzel bir doğa resmi yaptığımızı düşürsek çocugunuza orman salatası yaptım diyebilirsiniz. Ayrıca sağlıklı beslenme ile ilgili animasyon, çizgi filmler ve hikaye kitapları ile günde bir kez izletin ya da okuyun.




3.KIYASLAMA VE BASKI

"Bak Onur ne güzel yemeğini yiyor sen yemiyorsun!Annesini hiç üzmüyor sinirlendirmiyor. "

"Zeynep pırasayı seviyor kocaman tabağı bitiriyor bir daha istiyor ama sen bırak 2. tabağı tabağın yarısını bile bitirmiyorsun!"

Bu tür kıyaslamalar çocuğunuzun psikolojisi açısından olumsuz bir davranış. Siz kıyaslama yaptığınız sürece o yemeği daha çok yemeyecek, arkadaşına içten içe kızacak. Hem psikolojik bir baskı hem de arkadaşları ile kıyaslama çocuğunuzun iç dünyasında çöküntü olacak.Yalnızlaşma,içine kapanıklık kimi çocuklarda ise inatlaşma, hırçınlık arkadaşları ile iletişimsizlik, yemeklerden nefret etme duyguları olacaktır. O yemeği her gördüğünde annesi veya babası tarafından arkadaşı ile kıyaslanma ya da arkadaşını gördüğünde o yemediği yemek aklına gelecek ve artık ömür boyu o yemeği sevse dahi yemeyecektir. Baskı ve kıyaslama asla yapmayın.




 4.YEMEK ÖNCESİ VE YEMEK SIRASINDA SİNİRLENMEYİN!

Yemek yemeden önce başka bir konu üzerinde çocuğunuza kızmayın sinirlenmeyin. 5 -10 dakika önce sinirlendiğiniz bağırdığınızı siz unutmuş olabilirsiniz ama çocuğunuz unutmaz ve sizden aklı sıra intikam almak için sizi cezalandırmak için sofraya oturduğunda aç dahi olsa yemeyecektir.

Çocuğunuza ne yaptıysanız yemiyorsa bırakın umursamayın. Sakin olun, sinirlenmeyin siz sinirlendiğiniz sürece çocuğunuz amacına ulaşacak ve her defasında sizi cezalandırmak için bunu kullanacaktır. Yemek yemiyorsa herkes yedi bitirdi onun tabağı hala duruyorsa hiç umursamadan bir şey yokmuş edası ile sakince normal bir halde önünden alın ve başka yemek varsa onu yiyeceğini sorun hayır cevabı aldıysanız " Peki,sofradan kalkabilirsin" diye söyleyin.




5.PLANSIZ, ÖĞÜNSÜZ YEMEK YEDİRMEYİN

Çocuklarınıza saatler belirleyin. 3 öğün yemek ve her gün aynı saatte yemek önünde olsun aç kalır telaşı yapmayın. Yemeği saati geldiğinde önüne koyun.

Ayrıca yemeği kendi yemesini sağlayın en bilinen yanlışlardan birisi yemeği çocuğunuza sizin yedirmeniz. Arada yardım edebilirsiniz tabi ama el kaslarının güçlenmesi için alışması için bu gereklidir. Sanırım biraz konu dışına çıktım ama sırası geldiği için yazmak istedim.

Baktınız yemeğini yemiyor ve ısrarlı alın elinden ve diğer öğüne kadar hiç bir yemek vermeyin. Bırakın aç kalsın öğün halinde saati geldiğinde yemeye alışsın aç kalsın ki diğer öğün iştahla yesin. Sabah öğlen akşam mutlaka o saatte yemek olsun ara öğünlerde ise bir meyve ya da süt, yoğurt verebilirsiniz. Asla aburcubur vermeyin sağlıksız yiyecekler tokluk hissi verir ve yemek zamanı yemeği yemezm buna da mutlaka dikkat edin. Siz yemekten önce bir çikolata verirsiniz onu yediği için yemeğe oturduğunuzda yemeği yemek istemez.




6.BAŞKALARININ YANINDA ÇOCUĞUNUZUN YEMEK SORUNUNU ANLATMAYIN!

Çocuğunuzun yanında komşunuza/arkadaşınıza asla çocuğunuzun yemek yemediğini, sevmediği yemekleri anlatmayın. Hatta hiç bir sorununu, problemini anlatmamanız gerek. Çünkü çocuğunuz bunu duyduğunda ya rencide olacak, utanacak, kırılacak, üzülecektir ya da yemek yemediği için dikkatleri bu şekilde çektiğini düşünecektir. Bu her iki durumda da çocuğunuz inatlaşıp ya ceza olarak tekrar edecek ya da kendisine bir ödül olarak bunu devam ettirecektir.



7.ÇOCUĞUNUZA ASLA CEZA ÖDÜL VERMEYİN

Çocuğunuz yemek yemiyor diye ceza vermeyin ya da yemek yiyor diye ödüllendirmeyin.

" Bunu yersen sana çikolata veririm "

" Eğer bunu yersen seni parka götürürüm"

"Yemek yemediğin için seni parka götürmüyorum" gibi cümleler kuruyorsanız bunları bir daha kullanmayın. Her ikisi de olumsuz tepkilere neden olur.

Erengül EZGİN
Çocuk Gelişim Eğitimcisi
Sosyolog


12 Ekim 2019 Cumartesi

DÜN, BUGÜN, YARIN?

Ne çok kalp kırıklıklarımız var... Ne çok can yakışlarımız var... Umutlarımızın suya düşmüşmüşlüğü ile kayboluşları var... 
'Hayat, kader' deriz, belki de yaşamamız gereken durumlar vardı. Başımızı duvara vurduğumuz pişmanlıklarımız var. Pişmanlıkların çığ oluşları var ve bu çığın üstümüze bir anda yıkılışları var... 
" Dert etme! "diyen dostlarımız var. Her daim yanımızda olan... 
Geçmişi ardına at, ders al, önüne bak, yoluna bak pişmanlıkların çığ oluşmasın bir daha. Dostlarınla daha fazla zaman geçir, ailenle bir kaç saat daha ol, gül kahkaha at ne olursa olsun onlardan kendini mahrum etme... Belki bir gün  onlarda olmaz onlarda bir anda bu hayattan kaybolur gider... Kırıldığın kadar kırma, acını başkasından çıkartma.  Çünkü; acını çıkartacakların sana zarar verenler değil! Çünkü; onlar seni her ne olursa olsun sevenlerin... Yıkma,  kırma,  üzme,  üzülme,  empati kur, hareket et, geçmişten ders al, yola devam et,  kahkahaların stop yapmasın, daima sarı ışık gibi ol , yeşil ışık gibi hayattan geç ama kırmızılar bürünmesin ruhuna... 

Erengül Ezgin 
Sosyolog 
Çocuk Gelişim Eğitimcisi 


GRİ İNSANLAR



Bazen vazgeçtikleriniz vazgeçmemeniz gereken olabilir.Hayatınızın dönüm noktaları anlık yaptığınız davranışlar olumsuzluklara götürürken, gerçekte var olan hisleriniz olabilir.
Bazen sevdiğiniz insanlar bir zaman sonra en sevmediğiniz en çekilmez insan olabilirken ilk bakışta hoş bir izlenim yaratmayan insanlar da zamanla en sevdiğiniz insanlar olabilir.
Neyi nereye koyacağınızı siz bile bilemezsiniz. İnsanların kalplerindeki siyah ile beyazı ayırt edebilecek konuma geldiğinizde anlayabilirsiniz. O an anlarsınız doğru mu yanlış mı, o an anlarsınız siyah mı beyaz mı??
Ve asıl zor olan şey griye bürünmüş insanlardır. İyi mi kötü mü hiç bir zaman anlayamazsınız. Allah GRİ KALPLERden bizi uzak tutsun. Siyah zaten siyahtır beyaz zaten beyazdır onlar ayırt edilebilir lakin griler asla ayırt edilemez.!!

Erengül Ezgin
Sosyolog
Çocuk Gelişim Eğitimcisi

SORUNLARLA NASIL BAŞA ÇIKABİLİRİZ?



İnsanoğluyuz sonuçta hepimizin hayat yolculuğunda istenmedik engeller aşamayacağımızı düşündüğümüz problemler oluyor. Hiç düşündünüz mü sokakta gezen bir köpeğin yaşamını? Hiç düşündünüz mü bu köpek yaşıyor, bizimle aynı havayı paylaşıyor, aynı dünyada yaşıyor. Peki onun hayatında dünyasında her şey mutlu mesut mu geçiyor? Hayır tabikide onlarında kendi dünyalarında sıkıntıları problemleri oluyor. Yavruları için yemek arıyor kendileri için bir kap su arıyor çünkü onu bekleyen yeni doğmuş yavruları var. İşte bu kainatta yaşayan her canlının yaşamı boyunca mutlaka problemleri oluyor. Peki nasıl problemleri engelleri aşabiliriz? Ben öyle "Kafanıza takmayın, silin geçin, sizi üzmelerine fırsat vermeyin" diyemeyeceğim. Çünkü; silmek istediklerinizi silebiliyorsanız silersiniz ama izi kalır, silemediklerinizde bir tükenmez kalem gibi üstünü çizer boşluk bırakıp yazmaya devam edersiniz yine bir iz kalır.
Bir örnek benzetme yaparak sizlere ne yapmamız gerektiğini açıklayayım.
Yolda karşıdan karşıya geçmek istediğimizde trafik kurallarına göre sola, sağa ve tekrar sola bakıp yol müsaitse geçiyoruz buraya kadar güzel fakat yol ortasına geldiğimizde aniden gelen bir araba olduğunu gördüğümüzde ne yapıyoruz? Herhalde yolun ortasında dikilip gelsin çarpsın diye beklemeyeceğiz değil mi? Çaba saf edip koşarak geçeceğiz. Geçemiyor arabanın altında kalıyorsak eğer bu sadece karşı tarafın hatası değildir. Çünkü; dikkatli davranmış, iyi bakmış olsaydık gelen sorunu önceden farketmiş olurduk ve doğru zamanda doğru adımlar atarak karşıdan karşıya geçmiş olduk ya da bunu yaşamamız gerekiyorsa elbet birgün mutlaka bu olayı yaşayacaktık onun için şuan bu istenmedik durumu yaşadık. Karşı tarafın hatası zaten biliyorsunuz hız kontrolünü aştığı için, kurallara uymadığı için ne kadar frene basarsa bassın size istemeden de olsa çarpacak hem kendi hem karşı taraf büyük bir acı duyacaktır. Bunu da sadece karşı tarafa yüklemek doğru değil. O an düşünmeden bunu yapmış olabilir, görmemiş farketmemiş olabilir...

Bizlerde bu vermiş olduğum örnekteki gibi yaşam kurallarımızı bilmemize rağmen bazen doğru zamanda doğru yerde uygulamıyoruz veya uygulayamıyoruz. Aslında çoğu problemlerimiz önceden yola çıkmış bize geliyordur fakat biz tam anlamı ile anlayamıyoruz odaklanamıyoruz ya da bu sorunları problemleri yaşamamız gerektiği için yaşamış oluyoruz.

Yaşamınız boyunca attığınız her adımı düşünün demiyorum sadece önemli kararlar almadan önce kendimizi analiz etmemiz gerektiğini söylüyorum. "Ben bunu gerçekten yapmak istiyor muyum?", "Bu duruma uyum sağlayabilecek miyim?", "Sorunlarımda olabilir,peki bu sorunları aşabilecek gücüm ne kadar olabilir?" "Beni tatmin edecek neler var?" vb. Soruları kendinize sorarak sorgulayın kendinizi. Evet bütün sorulara 'evet' gerçekten bu güce sahipsiniz yolunuza engel çıkmış olsada sizi memnun eden tatmin eden şeylerden gücünüzü alabilirsiniz.

Peki sorunlar oldu bir çok engel çıktı aşamıyorum ne yapacağım? İşte o zaman hem karşı taraf hemde siz devreye gireceksiniz.

Sakin ol, Gücünü topla, Açık ve Net ol, Empati Kur, Uzlaş.
İlk önce sakin olun dilerseniz bir nefes egzersizi ya da ruhunuzu dinlendirmek için hafif müzikler dinleyebilirsiniz. Bu sayede gücünüzü toplayabileceksiniz. Karşımızdaki problemin kaynağı olan insan her kimse sakinliğinizi koruyarak yüzyüze görüşmek için uygun bir zaman isteyin. Eminim ki sesinizdeki sakinliği karşı taraf hissedecek ve kabul edecektir.

Görüşme yapacağınız zaman geldi peki şimdi ne yapacağız? Empati kurun demiştim hatırlarsanız karşı tarafı kendi açınızdan bakmadan sanki bir başkası hakkında konuşuyormuş gibi dinleyin. 'Dinleyin' diyorum ama cevaplarınızı önceden hazırlayarak dinlemeyin! Bunu yaparsanız iletişiminiz de kopukluk olacak ve tekrar aynı sorunlar ile üzüleceksiniz ve üzeceksiniz. Belki de sizinde farketmediğiniz yanlışlarınız olabilir. Onun açısından baktığınızda belki de o kadar çözülemeyecek bir problem değildir. Bir söz var bilir misiniz? "Eğer bir sorun varsa, kesin çözümü de vardır. Çözümü yoksa zaten sorun değildir !" bizler bir problemde ya da en küçük bir pürüzde çekilmez, dayanılmaz, aşılamaz, çıkmazda gibi düşünüp hissediyoruz.
Oysa ki öyle değil. Bir kutu düşünün kutunun dışına bakıp içinde ne olduğunu bilebilir misiniz? Ya da dışına bakıp içini görmeden kaldırıp atabilir misiniz? İnsanlarda böyledir iç yüzünü görmeden anlamadan dinlemeden karşı tarafı yargılıyor, önyargı ile yaklaşıyoruz. "Yaşadığınız her şerde hayır vardır" derler neden derler? Belki de bu sizin yanlışlarınızı görmenize bir sebep oluyor belki de yapılan yanlış adımlarınızı bir daha ki seferde daha dikkatli olmanızı sağlıyor olabilir ya da şöyle düşünelim belki de Allah tarafından sınanıyorsunuz sabrınız, gücünüz, yaptığınız tercihleriniz tarafından sınanıyorsunuzdur.

Gelelim ilerideki adımlara; karşı tarafı empati kurarak dinlediniz, onu gerçekten anladınız ama sizinde istek ve arzularınız var bunların olması ya da bazı sorunların çözümü için ne yapılmalı? Karşı tarafa net ve açık konuşun duygularınızı ne hissettiğinizi ve neler olmasını istediğinizi anlatın. Ardından uzlaşma yoluna girin orta yolu bulmak ve her iki tarafında memnun olması için ortak bir karar ile bundan sonraki iletişiminizin, isteklerinizin yolunu belirleyin.

Hayatta hiç kimse tek başına bir şeyleri sırtına yük alamaz ağır gelir belli bir zaman sonra hafif olan yük ağır gelmeye başlar. İşte bundan dolayı çoğu büyüklerimiz, annelerimiz-babalarımız küçük dertleri kaldıramaz, katlanamaz halde oluyor. Yani nedeni sebebi huysuz, aksi olmalarından değil :)

Hayatta her şey kalıcı değil dertlerinizinde bir sonu var. Elbet birgün aydınlığın haberi kulaklarınıza, güneşin doğuşu kalbinize gelecek.

Erengül Ezgin
Sosyolog
Çocuk Gelişim Eğitimcisi

SEVGİSİZLİKTEN DOĞAN ACİZLİK



Aşktan daha öte bir şey var aslında o da sevgi.

Sevgi her insanda bulunan bir duygudur.Kimi insanı sevgiden yoksun zannederiz bu da biz de büyük bir yanılgıdır malesef.Her insanın içinde bir yerde vardır ve içinde saklamaya çalışır. Büyük bir çoğumuzda bunu gurur yaparak örtbas eder.Gurur yapmanız gereken şey nedir? Bunu ilk önce kendi içinizde münakaşa edin. Gurur yapacak kadar önemli sebepler mi var? En fazla ne olabilir ki? Canınızı çok mu yaktı? Haksızlığa mı uğradınız? Peki sizde haklısınız.Bir de şöyle bir soru sorun kendinize.

(Sevdiğim saydığım sevgilim arkadaşım dostum ailem eşim vs. vs.)

O kişi ölse bu dünyadan göçüp gitse acaba ne hissederim ne düşünürüm? Keşke gurur yapmasaydım bu hataya düşmeseydim der miyim? Herkes bu soruya yanıt olarak "Evet derdim" diyecek değil mi? Şimdi gözlerinizi kapatıp bir kez daha düşünün ve o anı gözünüzde canlandırın işte şimdi daha iyi anlayacaksınız gururun HİÇ olduğunu...

Gidin sevdiğiniz insana sarılın, öpün, koklayın, sevdiğinizi söyleyin,seni seviyorum deyin.Ne kaybedersiniz ki hayat sonsuza dek devam etmiyor resetleyemiyoruz ya da tekrar güncelleyemiyoruz aynı sahneleri...
Sevdiğiniz insana sevginizi gösterin. 

Unutmayın! Sevginizi gösterdiğinizde değil Sevginizi göstermediğinizde Gurur yaptığınızda aciz olursunuz. 

Erengül Ezgin 
Sosyolog 
Çocuk Gelişim Eğitimcisi 

Popüler Yayınlar